Yazının merkezinde üç terim yer almaktadır: depersonalizasyon, derealizasyon ve depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu. İlk ikisi belirli deneyimleri tanımlayan birer semptom (belirti) iken üçüncüsü, bu semptomların da yer aldığı bir ruhsal bozukluk türüdür. Yazıda, önce semptomlara sonra da bozukluğa dair bilgileri ele almaya çalışacağım.
Hepimiz, genel olarak, kendimizle ve dış dünyayla ilgili, tanıdıklık, bildiklik ve gerçeklik hissiyle -isterseniz buna aşinalık da diyebilirsiniz- yaşarız hayatı. Bu hisler, güvenli, sürdürülebilir bir hayat için bize kolaylık sağlar. Bazen, söz konusu aşinalık bozuluverir. Bu bozulma, günlük dildeki, “Ben kimim?”, “Burası neresi?” sorularıyla kendini gösterebilir. Bahsettiğim deneyimler, psikiyatri literatüründe dissosiyasyon (çözülme) diye isimlendirilir. Sanki, iç dünyamızla ve/veya dış dünyayla bağımız çözülüvermiştir. Okuyacağınız yazı, bu tür deneyimlerle ilgilidir.
Uyarı: Buradaki bilgileri sadece ipucu olarak kullanabilirsiniz. Bu bilgiler hiçbir şekilde, tanı, teşhis veya tedavi amacıyla kullanılamaz; sadece bilgi edinme amacıyla kullanılabilir.
Depersonalizasyon (kendine yabancılaşma)
İngilizce “depersonalization” kelimesinin İngilizce-Türkçe sözlüklerdeki bazı karşılıkları şöyledir:
- depersonalizasyon
- kendine yabancılaşma
- kişiliğini kaybetme
- benlik yitimi
- duyarsızlaşma
- öze yabancılaşma
- kendi bedenini yanlış anlama
Bunların arasından psikiyatri literatüründeki en yaygın çevirileri ise, kendine yabancılaşma ve kişiliksizleşme olarak görüyoruz.
İsterseniz, depersonalization teriminin bazı farklı çevirilerine ve anlamlarına bir göz atalım:
Depersonalizasyon [depersonalization] kalıcı ve tekrarlayan bir şekilde kişinin kendisinden ayrılması veya kendisinden uzaklaşma duygusu şeklinde tanımlanmaktadır.1 Depersonalizasyon yaşayan birey, kendisini robot gibi hissettiğini veya kendisini bir sinemada izliyormuş gibi algıladığını söyleyebilir.1
Benlik yitimi [depersonalization] kişinin kendiliğini tuhaf bir şekilde yabancı veya eksik bulduğu veya dış gerçekliğe uygun davrandığını ama duygusal katılımının olmadığını izlediği hissidir.2
Benlik yitimi, içsel veya dışsal akut ve aşırı tehlike anında normal bir tepki olabilirken, ufak bir tehlike karşısında görülmesi anormal bir tepkidir.2
Kişiliksizleşme / depersonalizasyon [depersonalization] kişinin özünü (ya da kendiliğini), kendi gerçekliğinin duygusunu yitirmesidir. Kişinin, kendisini değiştirilmiş gibi ya da yabancı gibi hissetmesidir. Bu gibi kişiler, kendilerini, rüyada gibi veya kendini dışarıdan seyrediyormuş gibi hissederler.3
Kişiliksizleşme [depersonalization] benlik, kimlik duygusunun kaybedilmesi, kendine yabancılaşma; şizofreni, depresyon, hipokondri, çözülmeli rahatsızlıklar, şakak lopu epilepsisi, vb. gibi hastalıklarda gözlenen ve kişinin kendi benliğine, vücuduna, dış gerçeklikle ilişkisine dayalı algılarının değişmesiyle tanımlanan bir rahatsızlık.4
Kişiliksizleşmede kişi bir gerçekdışılık veya kendine yabancılaşmış olma duygusuna kapılır (ancak gerçeklikle ilişkisini kaybetmez), bedensel imajına ilişkin algısı değişir, kendi hareketlerinin veya konuşmasının kendi kontrolünde olmadığını düşünür. Kendi yaşantıları, adı kendisine yabancıymış gibi gelir, onlara sanki başkasının yaşantısıymışçasına uzaktan bakar. Bu tür duyguların birden bire ortaya çıkması ve kişinin, sosyal, bireysel, mesleki yaşamında ciddi kötüleşmelere yol açacak kadar ağır olması halinde durum kişiliksizleşme rahatsızlığı [günümüzde bu depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu olmuştur] olarak adlandırılır. Kişiliksizleşme genellikle kişinin tehdit edici durumlardan kaçma çabası [buna savunma mekanizması diyebiliriz] olarak yorumlanır.4
Öze yabancılaşmada [depersonalization] kişi kendi benliğini, yüzünü, bedeninin tümünü ya da parçalarını, hareketlerini, duygularını değişmiş, kendisini eskisinden farklı, yabancı bir varlık olarak görür. Hareketleri, düşünce, duygu ve algıları sanki kendisinin değildir. Aynaya bakarak ya da düşüncede “Bu ben miyim?” diye sorgular; “Ben, ben değilim; kendimi tanımıyorum; kendimi algılayamıyorum; kendim olduğumu hissedemiyorum!” gibi tanımlamaları olur. Bazen kişi bu duyguyu kendisi sanki kendi bedeninden çıkmış ve kendisini dışarıdan gözlüyormuş gibi anlatır. Ellerinin, ayaklarının büyüdüğü, uzadığı biçiminde algılamaları olabilir.5
Depersonalizasyon (kendine yabancılaşma) yaşayan kişi deneyimini şu tür cümlelerle dile getirebilir:
- Kendimi tanıyamıyorum.
- Kendimi yabancı biri gibi görüyorum.
- Kendimi robot gibi hissediyorum.
- Kendimi sanki bir sinemada seyrediyorum.
- Kendimi algılayamıyorum; kendim olduğumu hissedemiyorum.
- Vücudum (kolum, bacağım, gözüm, kafam vb.) bana yabancı gibi geliyor.
- Ellerim, araklarım vb. değişiyor.
- Sanki bedenimden çıkmışım ve kendimi dışardan seyrediyorum.
- İsmim bana yabancı gibi geliyor.
- Ölü gibi hissediyorum.
- Kendimden uzakta bir yerde oturuyorum.
Depersonalizasyon, bozukluğun kendimizle ilgili boyutunu ifade etmektedir.
Derealizasyon (çevreye yabancılaşma)
Derealization kelimesini sözlükler, derealizasyon olarak karşılıyor. Kavram Türkçe literatürde şunlarla karşılanıyor:
- derealizasyon
- gerçekdışılaşım
- gerçekdışılık
- gerçekdışılaşma
Derealizasyon [derealization], daha çok kişinin kendi çevresinden ayrılması veya gerçek olmama hissi ile ilişkilidir. Hasta dış dünyayı sanki rüya görüyormuş gibi veya ölüymüş gibi berraklıktan ve duygusal renklilikten uzak bir ortam gibi algıladığını belirtebilir.1
Gerçeklikten kopma [derealization] dışsal gerçeklikten yabancılaşma hissi; çevrenin gerçek dışı, yabancı, tanıdık bir çevreyse değişime uğramış gibi deneyimlenmesi.2
Gerçeklikten kopmada algı ve muhakeme bozulmamış olmakla beraber, kişi gerçekleşmiş gibi görünen değişimler karşısında tehlike altında veya korkmuş hissedebilir.2
Gerçekdışılaşım / gerçekdışılık [derealization], dış dünyaya yabancı olma duygusudur. Kişi, içinde yaşadığı her zamanki çevresini ve bu çevredeki kişileri değişmiş ya da yabancı gibi hisseder. Dış dünyaya yapılan duygusal yatırımın geri çekilmesiyle, dış dünyanın anlamı ve gerçeklik duygusunun yitirilmesi, dünyanın ve insanların yabancı, anlamsız, adeta iki boyutlu bir resim, bir film sahnesi veya bir robot gibi algılanması durumudur.3
Gerçekdışılaşmada [derealization] kişi çevredeki eşyayı, inanları, doğayı olduğundan değişik, yabancı, aşırı renkli ya da renksiz, yapay, gerçek değilmiş gibi algılar. Bazen daha önce içinde yaşanılmamış bir yer, bir olay kişiye bildik, tanıdık, daha önce yaşanmış gibi gelir. Kişi kendisini daha önce orada yaşamış, o olayı görmüş gibi algılar. Buna gördüm sanı (déja vue) denir. Kimi zaman da kişi bildik, tanıdık bir yeri ya da olayı hiç görmemiş, yaşamamış gibi algılar. Buna “hiç görmedim sanı olayı” (jamais vue) denir.5
Derealizasyon (çevreye yabancılaşma) yaşayan kişi, deneyimini şu tür cümlelerle dile getirebilir:
- Çevremi/etrafımı tanıyamıyorum.
- Çevremi yabancı bir yer gibi görüyorum.
- Etrafımdaki her şey bana yapay geliyor.
- İlk kez yaşadığı bir durum [ilk kez bulunduğu bir yerde bulunma gibi] için: Şu anı sanki daha önce de yaşamıştım.
- Daha önce de yaşadığı bir durum [daha önce bulunduğu bir yerde bulunma gibi] için: Şu anı sanki ilk kez yaşıyorum.
- Hiçbir şey gerçek gibi gelmiyor.
- Derealizasyon, bozukluğun, dış dünyayla ilgili boyutuna işaret etmektedir
Depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu
Depersonalizasyon bozukluğu ilk kez 19. yüzyıl sonlarında tanımlanmıştır. Bozukluk, psikozdan anksiyete bozukluğuna uzanan geniş bir spektrumda ele alınmıştır. DSM-III depersonalizasyon bozukluğunu dissosiyatif bozukluklar arasında ele almıştır.7
Depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu farklı tanı sistemlerinde yer almaktadır:
- Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabında, Çözülme (Dissosiyasyon) Bozuklukları ana başlığı altında yer almaktadır.
- Psikodinamik Tanı Kılavuzunda, Olay ve Stresör ile İlişkili Bozukluklar ana kategorisinde, Çözülme Bozukluklarının bir alt maddesi olarak listelenmektedir.
- ICD-10‘da da, Başka Nevrotik Bozukluklar arasında sınıflandırılmaktadır.
Bu bozukluktan bahsedebilmemiz için, depersonalizasyon (kendine yabancılaşma) veya derealizasyon (gerçekdışılık) deneyimlerinin, ayrı ayrı veya ikisi birlikte, sürekli veya tekrar tekrar yaşanması gerekiyor. Aynı zamanda, bu deneyimler esnasında, gerçeği değerlendirme yetisi sağlam olmalıdır -değilse başka bozukluklar düşünülebilir.10
DSM-5’e göre bu tanının konabilmesi için, şizofreni, travma sonrası stres bozukluğu ve sınırda kişilik bozukluğu gibi bozukluk belirtilerinin dışlanması önemlidir.8
Bozukluğun tanı kriterleri nelerdir?
Türkiye’de psikiyatri alanında, yaygın olarak kullanılan tanı kılavuzu DSM-5‘tir. Bunun anlamı şudur: Yaşadığınız bir deneyimin, psikiyatri literatüründeki karşılığı için uzmanlar/psikiyatristler, çoğunlukla bu kılavuzu referans alırlar. Yaşadığınız sorunun tanısal karşılığı için bu kılavuza bakılır.
DSM-5’e göre, kendine yabancılaşma-gerçeğe yabancılaşma tanısının konabilmesi için, yaşadıklarınız şu kriterleri karşılamalıdır.
A. Sürekli ya da yineleyici olarak, kendine yabancılaşma, gerçekdışılık yaşantıları ya da her ikisinin birlikte olduğu yaşantıların varlığı:
– Kendine yabancılaşma (depersonalizasyon): Kişinin düşünceleri, duyguları, duyumları, vücudu ya da eylemleriyle ilgili olarak gerçekdışılık, kendinden kopma ya da dışarıdan bir gözlemciymiş gibi olduğu yaşantıları (örn. algısal değişiklikler, zaman algısında çarpıklık, kendiliğin gerçekdışılığı ya da yokluğu, duygusal ve/ya bedensel uyuşma).
Bununla ilgili, size şu soru sorulabilir: Sık sık, zihninize, düşüncelerinize, duygularınıza, duyumlarınıza, vücudunuza ya da bütün bir benliğinize, dışarıdan bir gözlemciymişsiniz gibi olduğunuz, gerçekdışılık ya da kopma yaşantılarınız oluyor mu? Cevabınız “evet” olursa, bu, bozukluğun varlığına işaret edebilir.
– Gerçekdışılık (derealizasyon): Çevredekilerle ilgili olarak gerçekdışılık ya da kopukluk yaşantıları (örn. insanlar ya da nesneler gerçekdışı, düşsel, sisli, cansız ya da görsel açıdan çarpık olarak yaşantılanır).
Bununla ilgili, size şu soru sorulabilir: Sık sık, çevrenizle ilgili, insanların ya da birtakım yerlerin gerçekdışıymış gibi olduğu, düşteymiş gibi olduğunuz, ortamını sisli, cansız ya da görsel olarak çarpık olduğu, gerçekdışılık ya da kopma yaşantılarınız oluyor mu? Cevabınız “evet” olursa, bu, bozukluğun varlığına işaret edebilir.
B. Bu kendine yabancılaşma ya da gerçekdışılık yaşantıları sırasında gerçeği değerlendirme bozulmuş olmamalıdır. Bunu değerlendirmek için size şu soru sorulabilir: Bu yaşantılarınız sırasında, bu yaşantılarınızı, sizin dışınızda olup biten gerçek olaylardan ayırt edebiliyor musunuz? Cevabınız “evet” olursa, bu, bozukluğun varlığına işaret edebilir; “hayır” olursa, başka bir bozukluk düşünülebilir.
C. Bu belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur. Hepimiz zaman zaman, birtakım çözülme (dissosiyasyon) deneyimleri yaşayabiliriz. Bu, hemen bir tanı alabileceğimiz anlamına gelmez.
D. Bu bozukluk, bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) ya da başka bir sağlık durumunun (örn. katılmalar) fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.
E. Bu bozukluk, şizofreni, panik bozukluğu, yeğin depresyon bozukluğu, akut gerginlik bozukluğu, örselenme sonrası gerginlik bozukluğu ya da başka bir çözülme bozukluğu ile daha iyi açıklanamaz.
Sıklık ve yaygınlık (Epidemiyoloji)
Bu bölümü okurken şuna dikkat edilmelidir: Belirtiler (depersonalizasyon ve derealizasyon) ile bozukluk (depersonlizasyon-derealizasyon bozukluğu) aynı şey değildir. Dolayısıyla, belirtilerin sıklık ve yaygınlığı ile bozukluğun sıklık ve yaygınlığı farklı olabilir.
Özeyabancılaşma ve gerçekdışılaşma, gelip geçici olarak, genç yaşta birçok kişide görülür.5
Depersonalizasyon ve derealizasyon ile ilgili geçici yaşantılar normal ve klinik örneklemde aşırı derecede yaygındır. Bunlar [bozukluk değil de depersonalizasyon ve derealizasyon yaşantıları], depresyondan ve kaygıdan sonra en çok bildirilen üçüncü psikiyatrik belirtilerdir. Bir araştırmaya göre bir yıllık prevalans genel nüfusta %19 bulunmuştur. Nöbet [panik atağı] hastalarında ve migrenden yakınanlarda yaygındır; ayrıca sanrı [varsanı, halüsinasyon] gördüren ilaçlar, özellikle esrar, liserjik asit dietilamit (LSD) ve meskalin kullananlarda görülürken antikolinerjik ajanlar gibi bazı ilaçların yan etkisi olarak da daha az sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Bunlar, çeşitli türlerdeki meditasyon, derin hipnoz, genişletilmiş ayna veya kristale bakma ve duyusal mahrum bırakma gibi yaşantılarından sonra tanımlanmıştır.1
Orta ve hafif kafa yaralanmalarında yaygındır; burada bilinç kaybı ya çok azdır ya da hiç yoktur, ancak bilinçsizliğin 30 dakikadan daha uzun sürmesi durumunda ortaya çıkma olasılığı anlamlı derecede daha azdır.1
Kendine yabancılaşmanın kadınlarda erkeklere göre iki-dört kat daha fazla [bazı araştırmalara göre iki bazılarına göre dört] olduğu saptanmıştır.1 Bazı araştırmalarda ise, cinsiyetler arasında bir farklılık yoktur.10
Bu bozukluğun toplumda görülme oranı %1’dir; yani her yüz kişiden biri, depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğuna sahiptir.10 Türkiye’de [Sivas’ta yapılan bir araştırmaya göre] kadınlarda %2.4 olarak bulunmuştur. New York’ta ise, her iki cinsiyet için ve 12-aylık prevalans [bozukluğun görülme süresi] olarak bu oran %0.8’dir.7 [Farklı araştırmalarda, farklı ve yakın sonuçlar bulunmuştur.]
Tanı
Bozukluk çok nadiren teşhis edilebilir. Uzmanların çoğu bu tanıya aşina değildir; bu yüzden, doğru tanı, genellikle yıllarca tedaviden sonra konur.10
Bozukluğun ortalama başlangıç yaşı 16’dır. Bozukluk genellikle 25 yaşından önce başlar.10 200’den fazla vakayı kapsayan bir çalışmada ortalama başlangıç yaşının 23 olduğu görülmüştür.9
Bozukluk ansızın ya da sinsice başlayabilir.8 Başladığı zaman, kronik bir gidişatı olur yani uzun zaman devam eder.8
Depersonalizasyon ve derealizasyon [semptom olarak], psikiyatrik bozukluğu olan ve olmayan kişilerde görülebileceği gibi, yaşamı tehdit eden durumlar ve ağır stres karşısında, geçici olarak [herkeste] görülebilir.7
Bozukluk gelip geçici olarak, genç yaşta birçok kişide görülebilir ve önemli bir rahatsızlığın belirtisi olmayabilir.5
Vücutta ciddi yaralanma olsun veya olmasın, yaşamı tehdit eden yaşantılardan sonra da yaygındır.1
Özeyabancılaşma ve gerçekdışılaşma sırasında kişinin gerçeği değerlendirme yetisi bozulmaz.5
Tanı koymak için gerekli işaretler, neredeyse hiç, gözle görülmez; bu yüzden tanının koyulabilmesi için hastanın kendini tamamen açması gerekir.10
Depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu ile birlikte en yaygın görülen rahatsızlıklar, depresyon ve kaygı bozuklukları olup, arkalarından da kaçıngan, borderline, obsesif-kompulsif kişilik örüntüleri gelir.10
Özeyabancılaşma ve gerçekdışılaşma şizofreni, çökkünlük, bunaltı bozuklukları, epilepsi ve başka tür beyin bozukluklarında sık görülebilir. Böyle durumlarda bunlar yalnızca bir belirti olarak kabul edilir ve asıl tanı birincil rahatsızlığın tanısıdır.5
Daha seyrek olarak şizofreni, çökkünlük ya da bunaltı bozukluğu gibi bir tanı bulunmaksızın yalnız başına özeyabancılaşma [depersonalizaasyon] ve gerçekdışılaşma [derealizasyon] belirtilerinin günlerce, hatta haftalarca sürdüğü dönemler yaşayan olgular vardır. Böyle durumlarda “özeyabancılaşma ve gerçekdışılaşma bozukluğu” tanısı konabilir.5
Tanı konurken, genel olarak şu bozuklular/durumlar da dikkate alınır:
- depresyon10, 8, 7
- kaygı bozuklukları10, 8
- kişilik bozuklukları10, 8 (kaçıngan10, borderline10, 7, obsesif kompulsif10, 7)
- diğer dissosiyatif bozukluklar7
- akut anksiyete nöbeti7
- ruhsal travma sonrası stres bozukluğu7
- hipokondriyaklık7
- şizofreni7, 1
- madde kullanım bozuklukları7
- epilepsi7
- organik hastalıklar7
- ilaçların yan etkileri7
- tıbbi bir durum1
- nörolojik bir durum1
- yasa dışı ilaçların kullanımı1
- panik ataklar1
- fobiler1
- beyin tümörü, beyin sarsılması sendromu vb.1
Bozukluğun olası nedenleri nelerdir? (Etiyoloji)
Zaman zaman gelip geçen depersonalizasyon ve derealizasyon yaşantılarının nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Günlük bunaltılar, aşırı uykusuzluk, yorgunluk, çok kaygı verici yaşam olayları, belki aşırı çay, kahve, alkol ve başka toksik nedenler düşünülebilir.5
Panik ataklar, esrar zehirlenmesi, depresif epizotlar ve psikososyal stresörler, kendine yabancılaşma ve gerçekdışılığı hızlandırıcı yaygın etkenlerdir.10
Çok sayıda birbirinden farklı unsurlar kendine yabancılaşma yaşantısını meydana getirir. Bunların içerisinde 1) bedenle ilgili değişiklikler, 2) gözlemci ve aktör olarak kişinin ikiye bölünmesi, 3) diğerleri ile ilişkisini kesme, ve 4) kendi duyguları ile ilişkinin kesilmesi yer almaktadır.1
Duygusal ihmal ve istismar ciddi çevresel risk faktörleridir.10 Çocukluk travması sıkça bildirilmektedir.8
Bazı temperamental [mizaçla ilgili, doğuştan gelen] özellikler ve çocukluk çağı ruhsal travmaları ile ilişki kurulmuştur.7
Zarar görmekten kaçınma özelliğinin, mizaca bağlı bir risk faktörü olduğu düşünülmektedir. Kimlik çözülmesi bozukluğundan farklı olarak, ağır travmatik deneyimler pek görülmez.10
Geleneksel psikodinamik formülasyonlar kendine yabancılaşmada ego bütünlüğünün bozulmasına vurgu yapmışlar veya kendine yabancılaşmayı ego savunmasında gösterilen bir duygusal yanıt olarak ele almışlardır. Bu açıklamalar, tetikleyici olaylar olarak karşı konulamaz ağrılı yaşantılara veya çatışan dürtülerin rolüne vurgu yapmaktadır.1
Klinik olarak kendine yabancılaşma olgu serilerinde yer alan hastaların önemli bir kısmı, genellikle üçte biri ila yarısı, geçmişlerinde önemli bir travma olduğunu bildirmektedir. Kazazedeler ile ilgili yapılan çeşitli araştırmalarda; yaşamı tehdit eden olay deneyimi olan kişilerin %60’ı en azından olay sırasında veya hemen sonrasında geçici kendine yabancılaşma yaşadıklarını bildirmektedirler. Askeri eğitim çalışmaları, kendine yabancılaşma ve çevreye yabancılaşma belirtilerinin genellikle stres ve yorgunlukla ortaya çıktığını ve performans ile ters ilişkili olduğunu ortaya çıkarmıştır.1
Kendine yabancılaşmanın migrenle ve esrarla ilişkili olması, genel olarak seçici serotonin geri alım inhibitörlerine olumlu tepki vermesi (SSGİ) ve serotonin prekürsörü olan L-triptofanın tükenmesi ile görülen kendine yabancılaşma belirtilerinde artış, serotoninerjik ilişkiye işaret etmektedir. Kendine yabancılaşma, dissosiyasyonun nörobiyolojik kuramları ile ilgili kısımda açıklanan ilaç-zorlama araştırmalarının açığa çıkardığı temel disosiyatif bulgudur. Bu çalışmalar kesinlikle glutamat reseptörüne ait N-metil-D-aspartat (NMDA) alt tipinin kendine yabancılaşma bulgularının kökeninde bulunduğunu ileri sürmektedir.1
Depersonalizasyon ve derealizasyonun fizyolojik ya da anatomik bir bozukluktan kaynaklanabileceği, ruhsal travma karşısında beynin önceden biçimlenmiş bir yanıtı olarak ortaya çıkabileceği düşünülmüştür. Bu durum acı veren ya da çatışmalardan kaynaklanan duygulara karşı savunma olarak nitelendirilmiştir.7
Gidiş ve sonlanış
Bozukluğu yaşayan kişiler, görünür olan davranışları, motor ifadeleri ve duygulanımları ile bağdaştırılması zor duygusal acı çekerler. Çoğu, uyanık olduğu saatlerde sürekli, hatta bazen rüyalarında bile, kendine yabancılaşma ve/veya gerçekdışılık yaşarlar.10
Semptom yoğunluğu hiç dinmeden, sürekli devam edebilir; yahut inişli çıkışlı seyredebilir. Bazen yapay ışık, sosyal temas gibi belirli durumlarla tetiklenebilirken, bazen görünürde herhangi bir tetikleyici unsur bulunmaz.10
Travmatik yaşantılardan veya zehirlenmeden sonra oluşan kendine yabancılaşma durumu genellikle travmatik koşullar ortadan kaldırıldıktan veya zehirlenme dönemi sona erdikten sonra sıklıkla yatışır. Duygudurum, psikotik veya diğer kaygı bozuklukları ile birlikte ortaya çıkan yabancılaşma bu koşulların kesin tedavisi ile birlikte yatışır.1
Kendine yabancılaşma epizodik, yatışma-nüks dönemli (relapsing-remitting) veya kronik bir gidişat gösterebilir. Kronik depersonalizasyon bozukluğu olan çok sayıda hastada mesleki, sosyal ve kişisel işlevsellikte görülen ciddi eksikliklerle karakterize bir gidişat olabilir.1
Ayrıca vakaların yaklaşık %80’inde oldukça kronik bir gidişat olduğu ve yoğunlukta dalgalanmalara çok az rastlandığı ya da hiç rastlanmadığı görülür.9
Bu bozukluk, genellikle süreğen, zaman zaman düzelip yineleyen bir rahatsızlıktır.5 Depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu olan hastalarla çalışan klinisyenler çoğu kez onları istisnasız klinik açıdan tedavisi güç olduklarını düşünmektedirler.1
Çok sayıda hastanın bu terapi türlerine yeterli yanıtı olmamaktadır.1 Tedaviye dirençli vakalar çoktur. Yeni araştırmalara gereksinim duyulmaktadır.7
Depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğunun tedavisi nasıl olur?
Literatürde, depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu için iki tedavi yaklaşımından bahsedilmektedir:
- İlaç tedavisi (farmakoterapi)
- Psikoterapi
Genel kanaate göre, bozukluk için netleşmiş bir ilaç tedavisi bulunmamaktadır [Tabii bu durum, siz bu metni okuduğunuz anda değişmiş olabilir -umarım öyle olur.] Bununla birlikte, bir psikiyatriste giderseniz size bazı ilaçları reçete edebilir. Bu bazı anlamlar taşıyabilir: Belki hekiminiz burada yazanların dışında, işe yarar bir tedaviyi keşfetmiştir ve size onu uyguluyordur; belki bazı ilaçların bozukluk için işe yaradığını deneyimlemiştir; belki, söz konusu ilaçları, bu bozukluğa eşlik eden diğer bozukluklar için almanızı öneriyordur. Her ne olursa olsun, en doğrusu, tedaviyle ilgili zihninizi meşgul eden en ufak bir şeyi doktorunuza sormanızdır.
Psikoterapi, ilk adımda önerilen tedavi yöntemidir.9 Bozukluk için klasik psikoterapi, değişik derecelerde yararlı olmaktadır.7
Psikodinamik terapi, bilişsel terapi, bilişssel-davranışçı terapi, hipnoterapötik ve destekleyici terapi gibi çok sayıda farklı psikoterapi türü, depersonalizasyonu tedavi etmede kullanılmaktadır.1
Kendine yabancılaşma ve gerçekdışılığı, sırasıyla, duygusal deneyim ve anksiyeteye karşı özgül, karmaşık savunmalar olarak yorumlayan psikodinamik yaklaşımlar olmuştur.10
Fenichel, bu bozuklukta görülen, takıntılı bir şekilde kendini gözlemlemenin, ayrılma-bireyleşme, çatışmalı özdeşimler, özsaygı gibi konularda yaşanan çatışmalardan kaynaklı anksiyete hislerine karşı bir enerji yatırımını temsil ettiğini öne sürmüştür.10
Stres yönetim stratejileri, dikkat dağıtma teknikleri, duyusal uyarılmanın azaltılması, rahatlama eğitimi ve fiziksel egzersiz bazı hastalarda işe yarayabilir.1
Depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğunun özgül bir sağaltımı [ilaç tedavisi] yoktur; ilk adımda önerilen tedavi yöntemi psikoterapidir.5, 7, 9 Bozukluk için henüz onaylanmış bir ilaç yoktur.8 Bu tür hastalarda ilaç olarak klomipramin ve serotonin geri alım önleyicileri denenebilir.5
Bazı durumlarda, serotonerjik antidepresif ilaçlar yararlı olabilmektedir. Ancak bu durum, genellikle obsesyon yönü belirgin vakalar için geçerlidir.7
Bazı sistematik kanıtlar fluoksetin (Prozac) gibi SSRI antidepresan ilaçların depersonalizasyon bozukluğu olan bazı hastalarda yararlı olduğunu göstermektedir. Ancak iki tane yeni çift-kör, plasebo kontrollü çalışma, depersonalizasyon bozukluğu ile ilgili sırasıyla fluvoksamin (Luvox) ve lamotrijinin (Lamictal) ne yazık ki herhangi bir etkinliğinin olmadığını buldu. Depersonalizasyon bozukluğu olan bazı hastalar, tek başına veya kombinasyon şeklinde, antidepresan, duygudurum dengeleyiciler, tipik ve atipik nöroleptikler, antikonvülsanlar vb. gibi ilaçların bazı gruplarına kısmen ve sporadik olarak yanıt vermektedir.1
Depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu ile ilgili deneyimlerinizi yorum kısmından benimle paylaşırsanız memnun olurum.
Kaynaklar
1Sadock, B. J., Sadock, V. A., & Ruiz, P. (2016). Psikiyatri: Davranış Bilimleri/Klinik Psikiyatri. (A. Bozkurt, Çev.) Güneş Tıp Kitabevi.
2Gabbard, G. O., Litowitz, B. E., & Williams, P. (2015). Temel Psikanaliz Sözlüğü. Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.
3Karakaş, S. (2017). Prof. Dr. Sirel Karakaş Psikoloji Sözlüğü: Bilgisayar Programı ve Veritabanı – www.psikolojisozlugu.com (sürüm: 5.2.0/2022) [Erişim: 14.09.2022]
4Budak, S. (2005). Psikoloji Sözlüğü. Bilim ve Sanat Yayınları.
5Öztürk, O., & Uluşahin, A. (2015). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Bayt Yayınevi.
6Amerikan Psikiyatri Birliği. (2014). Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Beşinci Baskı (DSM-5) Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı. (E. Köroğlu, Çev.) Hekimler Yayın Birliği.
7Demet, M. M., & Demet, S. (2018). O. Karamustafalıoğlu (Ed.). Temel ve Klinik Psikiyatri. Güneş Tıp Kitabevleri.
8Kring, A. M., Johnson , S. L., Davison, G., & Neale, J. (2015). Anormal Psikolojisi [Abnormal Psychology 12e]. (M. Şahin, Çev.) Nobel Akademik Yayıncılık.
9Butcher, J. N., Mineka, S., & Hooley, J. M. (2011). Anormal Psikoloji. Kaknüs Yayınları.
10McWilliams, N., & Lingiardi, V. (Ed.). (2020). Psikodinamik Tanı Kılavuzu – 2 (Cilt 3). (M. Benveniste, & M. Arık, Çev.) Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.
11Nussbaum, A. M. (2015). DSM-5 Yönelimli Tanısal Görüşme. (E. Köroğlu, Çev.) Hekimler Yayın Birliği.