Ruhsal bozukluk (mental disorder), bireyin düşünce, duygu veya davranışlarında gözlemlenen, işlevsellikte bozulmalara yol açabilen, psikolojik, biyolojik veya çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan zihinsel rahatsızlıklardır. Ruhsal bozukluklar bireylerin günlük yaşamını, sosyal ilişkilerini ve mesleki performanslarını olumsuz etkileyebilir.
Neden hastalık değil de bozukluk?
Ruhsal bozukluk (mental disorder) ve hastalık (disease) kavramları, hem tıbbi hem de psikolojik bağlamda farklı anlamlar taşır. Bu kavramlar, sağlık alanında bireylerin yaşadığı sorunları tanımlamak için kullanılsa da, aralarındaki farklar tanısal yaklaşımı, tedavi süreçlerini ve toplumdaki algıyı etkileyen önemli ayrımlardır.
Kavramsal farklar
- Hastalık (disease): Hastalık, genellikle vücutta belirli bir biyolojik veya fizyolojik işlev bozukluğunun sonucu olarak ortaya çıkan sağlık sorunlarını tanımlar. Hastalık, belirli bir biyolojik neden veya patojen tarafından tetiklenebilir (örneğin, bir virüs ya da bakteri), dolayısıyla gözlemlenebilir yapısal değişiklikler veya hasarlar içerir. Örneğin, kalp hastalığı, diyabet veya kanser gibi durumlar hastalık olarak tanımlanır.
- Ruhsal bozukluk (mental disorder): Ruhsal bozukluk ise, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarında işlevsel bozukluklarla ortaya çıkar. Ruhsal bozukluklarda biyolojik bir temelin varlığı bazı durumlarda saptanabilir, ancak çoğunlukla çevresel, psikolojik ve genetik etmenler karmaşık bir etkileşim içindedir. Ruhsal bozukluklar, özellikle işlevselliği bozacak şekilde, bireyin içsel ve dışsal yaşamını etkileyen belirtilerle kendini gösterir.
Tanısal yaklaşım ve sınıflandırma
- Hastalık: Tıbbi hastalıklar genellikle biyokimyasal testler, görüntüleme teknikleri ve diğer objektif ölçüm araçları kullanılarak teşhis edilir. Örneğin, kan testleri, röntgen ve biyopsi gibi yöntemlerle hastalığın varlığı doğrulanabilir.
- Ruhsal bozukluk: Ruhsal bozuklukların tanısı, genellikle gözlemlenen belirtilerin ve bireyin yaşadığı işlevsel bozuklukların değerlendirilmesi yoluyla konur. Ruhsal bozuklukların teşhisinde, DSM-5, ICD-11 ve PDM-2 gibi tanısal kılavuzlar kullanılır ve bu kılavuzlarda belirli tanı kriterleri vardır. Tanı süreci çoğunlukla semptomların sürekliliği, sıklığı ve işlevsellik üzerindeki etkisi üzerine odaklanır, ancak objektif biyolojik ölçümler çoğunlukla sınırlıdır.
Etiyoloji (nedensellik)
- Hastalık: Hastalıkların etiyolojisi genellikle biyolojik bir kökene dayanır. Örneğin, enfeksiyon hastalıkları bir mikrop veya virüs tarafından tetiklenirken, kanser belirli hücrelerin anormal büyümesi sonucu ortaya çıkar. Dolayısıyla, hastalıkların nedeni daha somut ve biyolojik olarak gözlemlenebilir bir süreçtir.
- Ruhsal Bozukluk: Ruhsal bozuklukların etiyolojisi daha karmaşıktır ve biyolojik, genetik, psikolojik ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonunu içerir. Örneğin, depresyon genetik yatkınlık, nörotransmitter dengesizlikleri ve çevresel stres etmenlerinin etkileşimi sonucu gelişebilir. Bu karmaşıklık nedeniyle, ruhsal bozuklukların nedeni genellikle tek bir biyolojik faktöre indirgenemez.
Tedavi yaklaşımı
- Hastalık: Hastalıkların tedavisinde genellikle biyomedikal yaklaşımlar kullanılır. İlaç tedavileri, cerrahi müdahaleler veya belirli tıbbi prosedürlerle hastalığın ilerlemesi durdurulabilir veya tedavi edilebilir. Hastalıkların çoğu somut biyolojik temellere dayandığından tedavi süreci daha objektif ve somut ölçümler üzerinden planlanır.
- Ruhsal bozukluk: Ruhsal bozuklukların tedavisi, genellikle psikoterapi, danışmanlık ve gerektiğinde psikiyatrik ilaçları içerir. Biyolojik tedaviler (örn. antidepresanlar) bazı durumlarda kullanılsa da, psikolojik destek ve terapötik müdahaleler genellikle önceliklidir. Tedavi süreci, kişinin yaşadığı belirtileri anlamaya, başa çıkma stratejileri geliştirmeye ve işlevselliği artırmaya yönelik olarak yapılandırılır.
Toplumsal algı ve damgalama
- Hastalık: Hastalıklar toplumda genellikle daha biyolojik ve fiziksel bir temele dayandığı için daha kabul edilebilir olarak algılanır. Örneğin, kanser veya diyabet gibi hastalıklar genellikle bireyin kontrolünde olmayan biyolojik süreçlerle ilişkilendirilir, bu da hastalık yaşayan kişilere karşı daha destekleyici bir yaklaşımı teşvik eder.
- Ruhsal bozukluk: Ruhsal bozukluklara karşı toplumda genellikle bir damgalama ve önyargı bulunabilir. Ruhsal bozukluklar çoğu zaman yanlış anlaşılır veya bireyin kendi iradesiyle kontrol edebileceği durumlar olarak değerlendirilir. Bu durum, ruhsal bozukluk yaşayan bireylerin destek arayışını zorlaştırabilir ve toplumsal önyargılarla mücadele etmelerine neden olabilir.
Terimlerin kullanım amacı
- Hastalık: Hastalık terimi, vücutta meydana gelen somut biyolojik veya fizyolojik bozuklukları tanımlamak için kullanılır. Hastalık, tıbbi tedavi veya biyomedikal müdahale ile iyileştirilebilir veya kontrol altına alınabilir.
- Ruhsal bozukluk: Ruhsal bozukluk terimi, bireyin ruh sağlığıyla ilgili zorlukları tanımlamak için daha uygun bir terimdir. “Bozukluk” kavramı, hastalık gibi biyolojik değil, işlevsel bir aksaklık olarak görülen durumları tanımlar. Bu nedenle, “bozukluk” ifadesi ruhsal sorunların daha nötr ve daha geniş bir çerçevede ele alınmasına olanak sağlar.
Ruhsal bozukluk (mental disorder) ve hastalık (disease) kavramları, bireylerin yaşadığı sağlık sorunlarını tanımlamak için kullanılsa da, aralarındaki temel fark biyolojik ve işlevsel ayrımlara dayanır. Hastalık daha biyolojik bir temel üzerine kurulu ve genellikle somut tıbbi müdahalelerle tedavi edilebilirken, ruhsal bozukluklar daha karmaşık, psikolojik ve çevresel etmenlerin etkisi altında gelişen durumlardır. Bu farklar, tanı süreçlerini, tedavi yaklaşımlarını ve toplumda algılanış biçimlerini doğrudan etkiler.
DSM-5, ICD-11 ve PDM-2 perspektifleri
DSM-5’e göre ruhsal bozukluk
- Tanım ve kapsam: DSM-5 (Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı), Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanır ve ruhsal bozuklukların sınıflandırılmasında geniş bir kılavuz sağlar. DSM-5, ruhsal bozuklukları davranışsal ve psikolojik açıdan işlevselliği olumsuz etkileyen ve genellikle bireyin çevresiyle olan etkileşimini zorlaştıran bir durum olarak tanımlar.
- Bozuklukların belirtileri ve kriterleri: DSM-5, her bir ruhsal bozukluk için tanı kriterlerini ve tanımlayıcı semptomları ayrıntılı şekilde açıklar. Tanı sürecinde bireyin yaşadığı belirtilerin süresi, yoğunluğu ve yaşam kalitesine etkisi dikkate alınır.
ICD-11’e göre ruhsal bozukluk
- Tanımlama ve kapsam: Dünya Sağlık Örgütü’nün yayımladığı ICD-11 (Uluslararası Hastalık Sınıflandırması), ruhsal ve bedensel bozuklukların küresel ölçekte sınıflandırılması ve anlaşılması için kapsamlı bir kaynak sağlar. ICD-11, ruhsal bozuklukları tıbbi bir çerçevede ele alırken, her kültür ve topluma uyumlu olabilecek esnek bir yapı sunar.
- Bozuklukların kültürel açıdan incelenmesi: ICD-11, ruhsal bozuklukların bireyin kültürel bağlamı çerçevesinde değerlendirilmesini önerir. Kültürel farklılıklar, belirtilerin nasıl anlaşıldığını ve ifade edildiğini etkileyebilir; bu nedenle ICD-11, kültürel değişkenleri göz önünde bulundurarak ruhsal bozuklukların küresel olarak anlaşılmasına yardımcı olur.
PDM-2’ye göre ruhsal bozukluk
- Psikodinamik perspektif: PDM-2 (Psikodinamik Tanı Kılavuzu), ruhsal bozuklukları anlamada psikodinamik bir çerçeve sunar. Bu kılavuz, bireyin içsel dinamiklerine, kişilik yapısına ve gelişimsel süreçlerine odaklanır.
- Kişilik yapısı ve semptomların fonksiyonel Anlamı: PDM-2, bireylerin içsel dünyalarındaki çatışmaları, savunma mekanizmalarını ve kişilik örgütlenmelerini analiz eder. Ruhsal bozukluklar, PDM-2’ye göre bireyin ruhsal yapısındaki gelişimsel süreçlerin ve savunmaların bir sonucu olarak değerlendirilir. Bu nedenle ruhsal bozukluklar sadece yüzeydeki belirtilere indirgenmeden bireyin içsel işleyişi bağlamında ele alınır.
Ruhsal bozukluk belirtileri nelerdir?
Ruhsal bozukluk belirtileri, genellikle bireyin düşünce, duygu, davranış ve işlevselliğinde çeşitli aksamalara yol açan geniş kapsamlı semptomları içerir. Belirtiler her bireyde farklı yoğunlukta ve kombinasyonda görülebilir, ancak bazı genel belirtiler şöyle sıralanabilir:
- Duygudurum değişiklikleri: Uzun süreli mutsuzluk, umutsuzluk, kaygı, huzursuzluk veya aşırı coşku gibi duygular yaşanabilir. Kişi bu duyguları sık ve yoğun olarak deneyimleyebilir.
- Düşünce bozuklukları: Gerçeklikle bağın zayıflaması, mantıksız düşünceler, takıntılı düşünceler (obsesyonlar) veya aşırı endişeli düşünceler sık görülür. Kişi düşüncelerini kontrol etmekte zorluk yaşayabilir.
- Davranışsal değişiklikler: Günlük alışkanlıklarda belirgin değişiklikler (örneğin, uyku düzeninde bozulma, iştah kaybı veya artışı) görülebilir. Ayrıca sosyal geri çekilme, kendini izole etme veya aşırı tepki verme gibi davranış değişiklikleri de yaygındır.
- İşlevsellikte bozulma: Kişinin sosyal, mesleki veya eğitim alanındaki performansında düşüş yaşanabilir. Günlük işlerini yerine getirme veya sorumluluklarını sürdürme konusunda zorluk çekebilir.
- Fiziksel belirtiler: Baş ağrısı, mide problemleri, kas gerginliği veya yorgunluk gibi fiziksel belirtiler, ruhsal bozukluklarla birlikte görülebilir. Bu belirtiler sıklıkla psikolojik kökenli olup, stresle ilişkili olabilir.
- Konsantrasyon ve dikkat zorlukları: Birey, dikkatini toplamakta veya karar almakta zorlanabilir. Düşünce ve planlama süreçlerinde kesintiler yaşanabilir.
- İçsel huzursuzluk ve hareketsizlik: Birey, içsel bir huzursuzluk, sürekli gerginlik hissi veya yerinde duramama gibi durumlar yaşayabilir. Bu durum, çoğu zaman yoğun kaygı ve endişeyle birlikte görülür.
Bu belirtilerin uzun süre devam etmesi veya günlük işlevselliği belirgin şekilde etkilemesi durumunda, bireyin bir uzmandan yardım alması önerilir. Ruhsal bozukluklar, belirti çeşitliliği ve yoğunluğu açısından geniş bir yelpazede yer aldığından, profesyonel bir değerlendirme, belirtilerin doğru şekilde anlaşılması ve yönetilmesi açısından önemlidir.
Ruhsal bozukluk tanısı nasıl konur
Ruhsal bozukluk tanısı koymak, multidisipliner bir yaklaşımı gerektiren, karmaşık ve dikkatli bir süreçtir. Bu süreç, bireyin yaşadığı belirtilerin detaylı bir değerlendirmesini, çeşitli testleri ve klinik görüşmeleri kapsar. İşte ruhsal bozukluk tanısı konma süreci ayrıntılı olarak:
Ön görüşme ve ilk değerlendirme
- Kapsamlı anamnez (geçmişe dair bilgi toplama): İlk adım olarak, bireyin tıbbi, psikolojik ve sosyal geçmişi hakkında ayrıntılı bilgi alınır. Bu süreçte çocukluk dönemi deneyimleri, travmatik olaylar, ailede ruhsal bozukluk öyküsü, eğitim ve iş geçmişi, ilişkiler ve yaşam koşulları gibi faktörler incelenir.
- Belirti incelemesi: Kişinin yaşadığı ana belirtiler ve bu belirtilerin süresi, sıklığı ve günlük işlevselliğe etkisi ayrıntılı olarak değerlendirilir. Bu, hangi belirtilerin ruhsal bozukluk kapsamında değerlendirilebileceğini belirlemek açısından önemlidir.
Ruhsal durum muayenesi
- Duygusal ve davranışsal gözlem: Bu aşamada klinisyen, kişinin genel davranışını, duygusal durumunu, düşünce yapısını, dikkati ve hafızasını gözlemler. Bireyin konuşma tarzı, ruh hali, kendini ifade etme şekli ve düşünce akışındaki tutarlılık gibi unsurlar göz önünde bulundurulur.
- Bilişsel fonksiyonların değerlendirilmesi: Hafıza, dikkat, konsantrasyon ve problem çözme gibi bilişsel işlevler değerlendirilir. Bu değerlendirmede kişiye sorular sorulabilir veya kısa testler uygulanabilir.
Tanısal görüşme
- Yapılandırılmış ve yarı yapılandırılmış görüşmeler: Tanı sürecinde klinisyen, DSM-5 veya ICD-11 tanı kriterlerini temel alarak yapılandırılmış veya yarı yapılandırılmış görüşme formlarını kullanabilir. Bu formlar, ruhsal bozukluk belirtilerini, süresini ve belirtilerin bireyin işlevselliğine olan etkisini sistematik bir şekilde değerlendirir.
- Spesifik tanı kriterleri: DSM-5 veya ICD-11 gibi tanı kılavuzları, her ruhsal bozukluk için belirli kriterler sunar. Örneğin, DSM-5’te bir bozukluğun tanısı için belirtilerin belirli bir süre boyunca gözlemlenmesi ve günlük yaşamı ciddi şekilde etkilemesi gereklidir. Bu kriterler, tanıyı doğrulamak için dikkate alınır.
Psikometrik testler ve ölçüm araçları
- Klinik ölçekler: Beck Depresyon Envanteri, Hamilton Anksiyete Ölçeği veya MMPI (Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri) gibi standart ölçekler ve envanterler, bireyin ruhsal durumunu daha objektif bir şekilde değerlendirmek için kullanılır.
- Zeka ve bilişsel testler: Zeka veya dikkat testi gibi araçlar, belirli bilişsel fonksiyonların değerlendirilmesine yardımcı olur. Bu testler, nörolojik bir bozukluk veya dikkat eksikliği gibi durumların olup olmadığını anlamak için kullanılabilir.
- Kişilik testleri: Rorschach veya TAT (Tematik Algı Testi) gibi projektif testler, bireyin kişilik yapısını, bilinçaltı çatışmalarını ve içsel dinamiklerini anlamak için kullanılabilir. Özellikle psikodinamik yaklaşımlarda bu testlerden yararlanılır.
Fiziksel ve nörolojik değerlendirme
- Tıbbi muayene ve laboratuvar testleri: Fiziksel bir hastalığın ruhsal belirtilere yol açıp açmadığını anlamak için bireyin fiziksel muayenesi yapılabilir. Örneğin, tiroid bozuklukları veya vitamin eksiklikleri, depresyon benzeri belirtilere neden olabilir.
- Nörogörüntüleme: Beyindeki yapısal veya işlevsel değişikliklerin belirlenmesi amacıyla EEG, MRI veya PET gibi görüntüleme teknikleri kullanılabilir. Bu yöntemler genellikle daha kapsamlı araştırma gerektiren durumlarda tercih edilir.
Kültürel ve çevresel faktörlerin değerlendirilmesi
- Kültürel bağlamın önemi: DSM-5 ve ICD-11 gibi kılavuzlar, bireyin kültürel arka planını ve kültürel normlarını göz önünde bulundurmayı önerir. Farklı kültürler, bazı belirtileri normal veya kabul edilebilir olarak değerlendirebilir; bu nedenle tanı koyarken kültürel farklılıklar dikkate alınmalıdır.
- Çevresel faktörler: Stres, sosyal destek eksikliği veya travmatik yaşantılar gibi çevresel faktörler, bireyin ruh sağlığını doğrudan etkileyebilir. Bu faktörler, tanı sürecinde belirtilerin ortaya çıkma ve şiddetini anlamak için değerlendirilir.
Psikodinamik değerlendirme (PDM-2 perspektifi)
- Kişilik yapısının ve savunma mekanizmalarının analizi: Psikodinamik yaklaşım, bireyin kişilik özelliklerini, bilinçaltı çatışmalarını ve savunma mekanizmalarını analiz eder. PDM-2, kişinin içsel dünyasını anlamaya odaklanarak ruhsal bozuklukların altında yatan dinamikleri ortaya çıkarmaya çalışır.
Sonuç ve tanının konması
- Kapsamlı değerlendirme ve tanı koyma: Yukarıdaki adımlar sonucunda elde edilen bilgiler, ruhsal bozukluk tanısının doğrulanması için bir araya getirilir. DSM-5 veya ICD-11’e göre belirtiler ve tanı kriterleri karşılaştırılır; PDM-2 gibi yaklaşımlar ise bireyin ruhsal yapısını ve içsel dinamiklerini analiz etmek için kullanılır.
- Tanı sürecinin şeffaflığı: Tanı koyma sürecinde, klinisyen kişinin durumu hakkında bilgilendirme yaparak, tanının konma sürecini şeffaf bir şekilde anlatır ve gerektiğinde tedavi önerileri sunar.
Bu süreç, her birey için özel bir değerlendirme gerektirdiğinden, tanı koyma aşamaları kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak bu adımlar, doğru bir ruhsal bozukluk tanısı koymak ve bireyin ihtiyaçlarına uygun bir tedavi planı oluşturmak için temel bileşenlerdir.
Ruhsal bozukluk yaşayanlara öneriler
Ruhsal bozukluklarla başa çıkmak karmaşık ve çok boyutlu bir süreçtir. Destek sağlanması gerektiği gibi, kişinin kendisine yönelik bazı adımlar da faydalı olabilir. Ruhsal bozukluklarla başa çıkmaya yönelik aşağıdaki öneriler, kişinin iyileşme sürecine katkı sağlayabilir:
Profesyonel destek almak
Ruhsal bozukluklar, genellikle karmaşık ve bireysel durumlar olduklarından, profesyonel bir klinik psikolog veya psikiyatristten yardım almak önemlidir. Bu uzmanlar, kişinin durumuna uygun terapi türlerini ve gerektiğinde ilaç tedavisini önerebilir. Terapötik yaklaşımlar, örneğin bilişsel-davranışçı terapi, psikodinamik terapi, EMDR, ya da şema terapi, ruhsal bozuklukların tedavisinde etkilidir ve uzman yönlendirmesiyle sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlar.
Kişisel destek ağını güçlendirmek
Destekleyici bir sosyal çevre, kişinin kendini güvende hissetmesini ve güç bulmasını sağlar. Güven duyduğu aile bireyleri ve arkadaşlarla iletişimde olmak, yalnızlık hissini azaltır ve kişinin zorlandığı anlarda destek almasını sağlar. Ayrıca destek gruplarına katılmak, benzer deneyimleri yaşayan kişilerle bir araya gelerek duygusal destek almayı kolaylaştırır.
Kendini anlama ve kabul etme
Ruhsal bozuklukla yaşamak, kişinin kendini tanıma ve kabul etme sürecini içerir. Bozukluklar hakkında bilgi sahibi olmak, kişinin kendi deneyimini anlamlandırmasını sağlar ve kendine dair farkındalığını artırır. Bu farkındalık, tedaviye uyumu güçlendirir ve kişinin kendisine daha şefkatli bir yaklaşım geliştirmesine yardımcı olur.
Günlük rutinler oluşturmak
Günlük yaşamda belirli rutinler oluşturmak, ruhsal bozuklukla başa çıkmada önemli bir araçtır. Uyku düzeni, beslenme ve fiziksel aktiviteleri kapsayan sağlıklı bir yaşam tarzı, kişinin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığını korumasına yardımcı olur. Örneğin, düzenli bir uyku, gün içinde enerjik hissetmeyi sağlarken fiziksel egzersizler endorfin salınımını artırarak ruh hali üzerinde olumlu etki yaratır.
Stres yönetim tekniklerini öğrenmek
Stres, ruhsal bozuklukları tetikleyebilecek veya kötüleştirebilecek bir faktördür. Bu nedenle stres yönetimi, iyileşme sürecinde önemlidir. Meditasyon, nefes egzersizleri, mindfulness teknikleri gibi rahatlama yöntemleri, kişinin stresle başa çıkma becerilerini geliştirir ve olumsuz düşüncelerin etkisini azaltır. Bu tür pratikler, terapötik süreçle paralel olarak uygulanabilir.
Kendini ifade etme yolları bulmak
Duygularını ifade etmek, içsel çatışmaları azaltabilir. Kişinin kendini ifade etmesi için yazı yazma, resim yapma ya da müzik gibi yaratıcı faaliyetler faydalı olabilir. Özellikle duygu durum bozuklukları yaşayan kişiler için sanatsal ifadeler, duyguları tanıma ve kabul etme sürecini destekler.
Olumlu ve gerçekçi hedefler belirlemek
Ruhsal bozukluklar, kişinin hayata yönelik motivasyonunu etkileyebilir. Bu nedenle, küçük ve ulaşılabilir hedefler belirlemek, kişinin kendine güvenini artırabilir ve kendini işe yarar hissetmesine katkıda bulunur. Kısa vadeli hedefler belirlemek, başarma hissini yaşatarak kişinin kendine olan inancını destekler.
Destek gruplarına katılmak
Benzer deneyimler yaşamış kişilerle bir araya gelmek, kişinin yalnız olmadığını fark etmesini sağlar. Destek grupları, duygusal paylaşım ve dayanışma ortamı sunar. Psikolojik destek gruplarına katılmak, kişiye deneyimlerini paylaşma ve diğerlerinden öğrenme fırsatı sunar.
İlaç tedavisi gerekli olabilir
Ruhsal bozuklukların bazı türlerinde (örneğin majör depresyon, bipolar bozukluk veya şizofreni) ilaç tedavisi önemli bir rol oynar. İlaç tedavisi, yalnızca bir psikiyatrist tarafından önerildiğinde ve gözetiminde kullanılmalıdır. Antidepresanlar, anksiyolitikler veya antipsikotikler gibi ilaçlar, semptomların yönetiminde etkili olabilir. İlaçların düzenli ve önerildiği gibi kullanılması, tedavi sürecinin sağlıklı ilerlemesini sağlar.
Düzenli bir günlük tutmak
Günlük tutmak, kişinin kendini daha iyi tanımasına, duygu ve düşüncelerini anlamlandırmasına yardımcı olur. Özellikle ruhsal bozuklukların etkisini izlemek ve belirli durumların tetikleyici olup olmadığını gözlemlemek açısından günlük yazmak faydalı olabilir. Bu tür bir günlük, terapötik süreçte psikoloğa da değerli bilgiler sunar.
Ruhsal bozukluklarla başa çıkmak zaman alıcı ve sabır gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte kendine şefkat göstermek, sosyal destekten faydalanmak ve uzman rehberliğinde tedaviye devam etmek büyük önem taşır. Her bireyin durumu farklı olduğundan, öneriler de bireye özgü şekillendirilmelidir. Kendi ihtiyaçlarını tanıyarak ve bu ihtiyaçları karşılamaya yönelik adımlar atarak kişi, ruhsal sağlığını iyileştirme yolunda önemli bir ilerleme kaydedebilir.
Referanslar
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). American Psychiatric Publishing.
World Health Organization. (2019). International classification of diseases for mortality and morbidity statistics (11th ed.). https://icd.who.int/
Lingiardi, V., & McWilliams, N. (Eds.). (2017). Psychodynamic diagnostic manual: PDM-2. Guilford Press.
Sadock, B. J., Sadock, V. A., & Ruiz, P. (2014). Kaplan & Sadock’s synopsis of psychiatry: Behavioral sciences/clinical psychiatry (11th ed.). Wolters Kluwer.
Bolton, D. (2008). What is mental disorder?: An essay in philosophy, science, and values. Oxford University Press.
Fulford, K. W. M., Thornton, T., & Graham, G. (Eds.). (2006). The Oxford textbook of philosophy and psychiatry. Oxford University Press.
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). American Psychiatric Association.
Beck, A. T., & Alford, B. A. (2009). Depression: Causes and Treatment. University of Pennsylvania Press.
Clark, D. M., & Wells, A. (1995). “A Cognitive Model of Social Phobia.” In R. G. Heimberg, M. R. Liebowitz, D. A. Hope, & F. R. Schneier (Eds.), Social Phobia: Diagnosis, Assessment, and Treatment (pp. 69-93). Guilford Press.
Ekkekakis, P. (2013). The Measurement of Affect, Mood, and Emotion: A Guide for Health-Behavioral Research. Cambridge University Press.
Fava, G. A., Ruini, C., & Rafanelli, C. (2004). Psychosocial determinants of recovery in major depression. Psychotherapy and Psychosomatics, 73(5), 267-274.
Jacobson, N. S., & Truax, P. (1991). Clinical significance: A statistical approach to defining meaningful change in psychotherapy research. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 59(1), 12-19.
Linehan, M. M. (1993). Cognitive-Behavioral Treatment of Borderline Personality Disorder. Guilford Press.
Yalom, I. D. (1980). Existential Psychotherapy. Basic Books.Hammen, C. (2005). Stress and depression. Annual Review of Clinical Psychology, 1, 293-319.
Baumeister, R. F., & Leary, M. R. (1995). The need to belong: Desire for interpersonal attachments as a fundamental human motivation. Psychological Bulletin, 117(3), 497-529.
PDM Task Force (2006). Psychodynamic Diagnostic Manual (PDM). Alliance of Psychoanalytic Organizations.