Ölüm korkusu (tanatofobi/thanatophobia) terimi, Yunanca “ölüm” anlamına gelen thanatos (θάνατος) ve “korku” anlamına gelen phobos (φόβος) kelimelerinden türemiştir.
Thanatos, özellikle ölüm tanrısı olarak Yunan mitolojisinde sıkça geçer ve ölümün doğal döngüsünü temsil eder. Bu terim, özellikle ölüm düşüncesi ya da ölüm korkusuyla ilgili derin bir kaygıyı ifade eder. Psikoloji literatüründe, thanatophobia daha çok ölüm olgusuna dair sürekli bir korkuyu ya da endişeyi ifade etmek için kullanılır.
Ölüm korkusu (tanatofobi) teriminin psikoloji literatürüne tam olarak hangi kaynak veya araştırmacı tarafından girdiği kesin olarak belgelenmemiştir ancak 20. yüzyılın başlarında Freud ve dönemin diğer psikodinamik düşünürleri, ölüm korkusuna dair bilinçdışı süreçlere odaklanmıştır. Freud, ölüm korkusunu açıkça thanatophobia terimiyle tanımlamasa da, onun “ölüm içgüdüsü” ya da thanatos kavramı üzerine fikirleri, terimin daha geniş psikolojik bağlamda kullanılmasına zemin hazırlamıştır.
Ölüm korkusu, insanların ölüm düşüncesine veya kendi ölümünün kaçınılmazlığına dair hissettiği derin kaygı ve endişeyi ifade eder. Ölüm korkusu, çoğu insan için doğaldır, ancak bazı bireylerde bu korku hayatlarını olumsuz etkileyebilecek bir kaygı bozukluğu düzeyine ulaşabilir. Psikolojik literatürde ölüm korkusu, bireyin varoluşsal kaygılarının temel bir unsuru olarak ele alınır ve insan psikolojisinin önemli bir bileşeni olarak kabul edilir.
Ölüm korkusu, insanların ölüm gerçeğini kavramaları sonucu ortaya çıkan, ölümle ilgili düşüncelerin yoğun bir korkuya neden olması halidir. Bu korku, bireyin kendi ölümüne yönelik düşünceler ya da sevilen birinin ölümüyle ilişkili endişeleri içerebilir. Bu korku, varoluşsal kaygının bir parçası olarak kabul edilir ve hayatın anlamı, kimlik ve ölüm arasındaki çatışmayı içerir.
Tanatofobi, özellikle ölüm korkusunun aşırı bir kaygı bozukluğu olarak yaşandığı durumları tanımlar. Bu korku, günlük işlevselliği etkileyebilecek düzeyde endişeye yol açar. Kişi, ölüm düşüncesinden kaçınmak için sosyal izolasyon, aşırı kontrol etme çabaları veya sağlık kontrollerine saplanma gibi davranışlar sergileyebilir. DSM-5’te ölüm korkusu, özgül fobiler veya anksiyete bozuklukları kapsamında değerlendirilebilir.
Ölüm korkusu, bilinç düzeyinde ya da bilinçdışı düzeyde var olabilir ve bireyin yaşamında etkili olabilir. Bilişsel düzeyde, ölümle ilgili düşünceler kişide sürekli kaygı yaratır, duygusal düzeyde ise yoğun korku, dehşet veya umutsuzluk hissi ortaya çıkar. Bu korku, bireyin ölüm olgusunu nasıl algıladığına bağlı olarak şekillenir ve başa çıkma stratejileri geliştirme sürecini zorlaştırabilir.
Ölüm korkusunun belirtileri nelerdir?
Ölüm korkusunun belirtileri, fiziksel, psikolojik ve davranışsal olarak farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bu belirtiler, ölümle ilgili düşüncelerin yarattığı yoğun kaygı ve endişeyle ilişkilidir ve bireylerde günlük işlevselliği bozabilecek düzeyde olabilir. Aşağıda, ölüm korkusunun temel belirtileri ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Fiziksel belirtiler
Ölüm korkusuna sahip bireylerde, anksiyetenin tetiklediği bazı fiziksel tepkiler gözlenir. Bu tepkiler, bedenin “savaş veya kaç” yanıtının bir sonucu olarak ortaya çıkar ve genellikle ani ölüm düşüncesiyle tetiklenir.
- Kalp çarpıntısı ve göğüs ağrısı: Birey, ölüm düşüncesiyle birlikte kalp atışlarının hızlandığını veya göğsünde ağrı hissettiğini fark edebilir. Bu, genellikle anksiyete ataklarıyla ilişkilidir ve bireyin bir kalp krizi geçirdiğine dair korkularını tetikleyebilir.
- Nefes darlığı ve boğulma hissi: Yoğun kaygı anlarında, birey nefes almakta zorlanabilir. Bu durum, ölüm korkusuyla ilişkili olarak bireyin nefes alma yetisinin kaybolacağına dair korkusunu artırır.
- Terleme ve titreme: Yoğun stres altında, bireyin bedeninde aşırı terleme veya titreme gibi tepkiler oluşur.
- Baş dönmesi ve sersemlik: Ölüm korkusu sırasında ortaya çıkan baş dönmesi ve sersemlik hissi, bireyin düşme ya da bilincini kaybetme korkularını artırabilir.
Psikolojik belirtiler
Ölüm korkusunun psikolojik belirtileri, bireyin düşüncelerini ve duygusal durumunu doğrudan etkiler. Bu belirtiler, ölümle ilgili düşüncelerin yarattığı korku ve endişeden kaynaklanır.
- Sürekli ölümle ilgili düşünceler: Birey, ölüm düşüncelerine sürekli olarak saplanabilir ve bu düşünceler, bireyin günlük işlevlerini etkileyebilir. Ölümün kaçınılmazlığıyla yüzleşmek, bireyin bu düşünceleri takıntı haline getirmesine yol açabilir.
- Yoğun kaygı ve korku hissi: Ölüm korkusu, bireyde sürekli bir korku hali yaratır. Bu durum, kişinin hem kendi ölümüne hem de sevdiklerinin ölümüne karşı yoğun bir kaygı hissetmesine yol açar. Kaygı seviyesi arttıkça, birey, ölüm düşüncesiyle başa çıkmakta zorlanabilir.
- Umutsuzluk ve karamsarlık: Ölüm korkusuna sahip bireyler, ölüm düşüncesinin yarattığı umutsuzluk ve karamsarlık içinde olabilirler. Bu durum, bireyin hayatını anlamlandırmada zorluk çekmesine ve geleceğe dair ümitlerini kaybetmesine neden olabilir.
Davranışsal belirtiler
Davranışsal belirtiler, bireyin ölüm korkusuna yanıt olarak gösterdiği kaçınma ve koruyucu davranışları içerir. Bu belirtiler, bireyin yaşam kalitesini etkileyebilir.
- Kaçınma davranışları: Ölümle ilişkilendirilebilecek durumlardan, örneğin cenazelere gitmekten, mezarlık ziyaretlerinden veya ölümle ilgili konuşmalardan kaçınma gözlemlenebilir. Bu kaçınma davranışları, ölüm düşüncesinden kaçmak için bir savunma mekanizması olarak gelişebilir.
- Aşırı sağlık kontrolleri: Bazı bireyler, ölüm korkusunun bir yansıması olarak kendi sağlıkları konusunda aşırı titiz hale gelebilirler. Sürekli doktor kontrollerine gitme, hastalık semptomlarını araştırma ve sağlıkla ilgili kaygılar bireyin hayatında büyük yer kaplayabilir.
- Güvenlik arayışı: Birey, ölüm düşüncesini kontrol altına almak için kendini güvence altına almaya çalışır. Bu, günlük hayatını sınırlayıcı düzeyde kendini koruma çabasıyla belirgin hale gelebilir.
Ölüm korkusu ve ruhsal bozukluklar
Ölüm korkusu (thanatophobia), çeşitli ruhsal bozukluklarla yakından ilişkilidir. Bu korku, özellikle anksiyete bozuklukları, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlarla sıklıkla birlikte görülür. DSM-5, ICD-10 ve PDM-2 gibi tanısal ve teorik çerçevelerde, ölüm korkusunun diğer ruhsal bozukluklarla ilişkisi farklı açılardan ele alınır.
DSM-5 ve ölüm korkusu
DSM-5 (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, 5th Edition), Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayımlanan, psikiyatrik bozuklukların tanı ölçütlerini içeren bir kılavuzdur. DSM-5’te ölüm korkusu, aşağıdaki bozukluklarla ilişkilendirilir:
- Yaygın anksiyete bozukluğu (YAB): Ölüm korkusu, yaygın anksiyete bozukluğu olan bireylerde sıkça görülür. Bu bozukluğa sahip kişiler, günlük yaşamlarında sürekli endişe duyarlar ve ölüm düşüncesi, kaygı seviyelerini artırabilir.
- Özgül fobi: DSM-5’te ölüm korkusu doğrudan bir fobi türü olarak yer almasa da, “özgül fobi” (specific phobia) tanısı altında değerlendirilebilir. Özgül fobiler, belirli nesne ya da durumlardan duyulan yoğun korkularla karakterizedir ve ölüm düşüncesi bazı bireylerde fobik tepkilere yol açabilir.
- Panik bozukluğu: Ölüm korkusu, panik bozukluğu ile deyakından ilişkilidir. Panik ataklar sırasında kişiler genellikle ölüm korkusu yaşar, bu da kalp krizi geçiriyormuş veya ölecekmiş hissine yol açar. DSM-5’te panik bozukluk tanı ölçütleri, ölüm korkusunun bu bozuklukta yaygın bir semptom olduğunu vurgular.
- Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB): Özellikle yaşamı tehdit eden bir olay yaşayan kişilerde ölüm korkusu, TSSB’nin bir bileşeni olabilir. TSSB’de ölümle ilişkili korkular, travmatik deneyimle bağlantılı olarak tekrarlar ve bireyin günlük yaşamını zorlaştırabilir.
ICD-10 ve ölüm korkusu
ICD-10 (International Classification of Diseases, 10th Revision), Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan ve sağlık sorunlarını sınıflandıran uluslararası bir tanı sistemidir. ICD-10’da ölüm korkusu, aşağıdaki bozukluklarla ilişkilidir:
- Özgül fobi (F40.2): ICD-10’da ölüm korkusu spesifik olarak tanımlanmasa da, “diğer özgül fobiler” kategorisinde yer alabilir. Ölüm düşüncesine yönelik aşırı korku ve kaçınma davranışları, bu başlık altında değerlendirilir.
- Yaygın anksiyete bozukluğu (F41.1): ICD-10’da yaygın anksiyete bozukluğu tanısı altında, ölüm korkusu gibi sürekli endişeler ele alınır. Kişi, hayatının her alanında ölüm korkusuyla ilişkilendirilebilecek aşırı kaygı sergileyebilir.
- Obsesif kompulsif bozukluk (F42): ICD-10’da ölüm korkusu, obsesif kompulsif bozukluk (OKB) ile ilişkili olabilir. Kişi ölüm düşüncesine takıntılı hale gelebilir ve ölümle ilgili takıntılar, OKB belirtileri arasında görülebilir.
PDM-2 ve ölüm korkusu
PDM-2 (Psychodynamic Diagnostic Manual, Second Edition), psikodinamik perspektiften psikiyatrik bozuklukları değerlendiren bir tanı el kitabıdır. Bu rehber, özellikle bireyin içsel dünyasına, bilinçdışı çatışmalara ve kişilik işleyişine odaklanır. PDM-2, ölüm korkusunu özellikle bazı kişilik yapıları ve bilinçdışı çatışmalarla ilişkilendirir:
- Kaygı temelli kişilikler: PDM-2’de kaygı düzeyi yüksek kişilik yapıları, ölüm korkusuna daha yatkın olarak görülür. Kaygı temelli kişiliklerde, birey sürekli olarak ölüm düşüncesine veya yaşamını tehdit edebilecek durumlara dair korkular geliştirebilir.
- Varoluşsal çatışmalar: PDM-2, ölüm korkusunu varoluşsal kaygılar çerçevesinde ele alır. Ölüm düşüncesi, bireyin yaşam anlamını ve kendilik algısını tehdit eden bir unsur olarak görülür. Bu bağlamda, ölüm korkusu bireyin yaşam amacını sorgulamasına ve varoluşsal krizler yaşamasına neden olabilir.
- Travmatik geçmişi olan bireyler: PDM-2’ye göre, travmatik geçmişe sahip bireylerde ölüm korkusu sıkça görülür. Travma sonrası yaşanan psikolojik yaralanmalar, bireyin ölüm korkusunu bilinçdışı düzeyde tetikleyebilir. Özellikle çocuklukta yaşanan travmalar, bireyin ölümle ilişkili sürekli kaygı ve korkular geliştirmesine neden olabilir.
Ölüm korkusunun nedenleri nelerdir?
Ölüm korkusunun nedenleri, biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkabilir. Bu korku, bireyin yaşam ve ölüm algısına, geçmiş yaşantılarına ve kişilik yapısına bağlı olarak şekillenir. Aşağıda, ölüm korkusunun başlıca nedenleri ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Biyolojik ve genetik faktörler
Ölüm korkusunun biyolojik temelleri, özellikle anksiyete bozuklukları ve kaygı ile ilişkilendirilir. Bazı araştırmalar, ölüm korkusunun bireylerin biyolojik yatkınlıkları doğrultusunda gelişebileceğini öne sürer.
- Genetik yatkınlık: Ölüm korkusunun, kaygıya yatkın bir aile geçmişine sahip bireylerde daha yaygın olduğu gözlenmiştir. Anksiyete bozuklukları gibi ölüm korkusu da kısmen kalıtsal olabilir, bu da beyindeki bazı kimyasal dengesizliklerle bağlantılıdır.
- Beyin yapısı ve kimyasal iletişim: Ölüm korkusu gibi yoğun kaygı tepkileri, beynin amigdala gibi korku işleyen bölgelerinin aşırı duyarlılığı ile ilişkilendirilmiştir. Amigdalanın aşırı aktif olması, bireyin ölüm düşüncesine verdiği fiziksel tepkileri artırır ve sürekli tetikte olma durumunu pekiştirir. Bu da ölüm korkusunun beyindeki bazı yapısal ve kimyasal değişikliklerden etkilendiğini gösterir.
Psikolojik faktörler
Ölüm korkusunun psikolojik nedenleri, bireyin bilinçdışı çatışmaları, kişilik özellikleri ve bilişsel düşünce kalıpları ile ilgilidir.
- Psikodinamik yaklaşım: Sigmund Freud’un kuramına göre, ölüm korkusu, bilinçdışı düzeyde yaşam içgüdüsü (Eros) ve ölüm içgüdüsü (Thanatos) arasındaki bir çatışmayı ifade eder. Freud’a göre, bireydeki ölüm korkusu çocukluk travmaları veya bilinçdışı çatışmalar sonucu şekillenir ve bastırılmış duyguların yansıması olarak ortaya çıkar. Ayrıca, nesne ilişkileri teorisine göre, bireyin hayatında önemli olan bir kişinin ölümü gibi kayıplar, ölüm korkusunun daha da güçlenmesine neden olabilir.
- Varoluşsal kaygı: Varoluşçu psikoterapi, ölüm korkusunu, bireyin yaşamın anlamı ve ölümün kaçınılmazlığı karşısında yaşadığı derin kaygı olarak ele alır. Özellikle Irvin Yalom’un çalışmalarına göre, ölüm korkusu, bireyin kendi varoluşunu sorgulamasına yol açar ve yaşamının anlamını yeniden değerlendirmesine neden olur. Bu yaklaşım, ölüm korkusunun insanın kendi ölümlülüğünü kabul etme sürecinde gelişen varoluşsal bir kaygı olduğunu vurgular.
- Bilişsel-davranışçı perspektif: Bilişsel-davranışçı kuram, ölüm korkusunun olumsuz düşünce kalıpları ve bilişsel çarpıtmalarla pekiştirildiğini öne sürer. Ölüm düşüncesine dair felaketleştirici düşünceler, bireyin korkusunu artırır ve ölümle ilgili durumlara verdiği tepkileri daha da yoğunlaştırır. Ölüm korkusu, bireyin bilişsel yapısı ve ölüm düşüncesini yorumlama biçimiyle bağlantılı olarak gelişir.
Sosyal ve çevresel faktörler
Bireyin yaşadığı sosyal çevre ve yaşam deneyimleri, ölüm korkusunu etkileyen önemli faktörler arasında yer alır.
- Travmatik yaşantılar: Yaşamın erken dönemlerinde yaşanan kayıplar veya ölümle ilgili travmatik deneyimler, bireyin ölüm korkusunu tetikleyebilir. Özellikle, ölümcül bir hastalığa yakalanan ya da yakın çevresinde ölümle ilgili olaylar yaşayan bireylerde ölüm korkusu yoğunlaşabilir. Bu durum, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi durumlarla ilişkili olarak da ortaya çıkabilir.
- Toplumsal ve kültürel etkiler: Ölüm korkusu, kültürel ve dini inançlarla da şekillenebilir. Bazı kültürler, ölüm kavramını korkutucu veya tabu olarak kabul ederken, bazı kültürler ölümle ilgili daha olumlu veya kabul edici yaklaşımlar geliştirmiştir. Bu anlamda, ölüm korkusunun bireyin yaşadığı toplum ve bu toplumun ölümle ilgili değerleri tarafından şekillendirildiği söylenebilir.
Kişilik özellikleri ve bireysel faktörler
Bireyin kişilik yapısı ve bireysel özellikleri de ölüm korkusunu etkileyen önemli nedenler arasındadır.
- Kaygıya yatkınlık: Bazı bireyler doğuştan daha kaygılı bir yapıya sahiptir ve bu kişilik yapısı ölüm korkusuna yatkınlık yaratır. Özellikle obsesif-kompulsif kişilik özellikleri taşıyan bireylerde ölüm düşüncesi yoğun bir kaygıya yol açabilir.
- Dini ve spiritüel inançlar: Ölüm korkusunun yoğunluğu, bireyin ölüm sonrası yaşam veya ruhani inançlarıyla ilişkilendirilebilir. Ölüm sonrası yaşam inancına sahip bireylerde ölüm korkusunun daha az olduğu; bu tür bir inanç geliştirmemiş bireylerde ise ölüm korkusunun daha belirgin olduğu görülmektedir.
Özetle, ölüm korkusu biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel faktörlerin etkileşimiyle ortaya çıkmaktadır. Bireyin genetik yatkınlığı, travmatik deneyimleri, kültürel çevresi ve kişilik yapısı ölüm korkusunun derecesini ve ifadesini belirler.
Tanatofobi tedavisi
Tanatofobi (ölüm korkusu), çeşitli psikoterapi yöntemleriyle tedavi edilebilir. Bu tedavi yaklaşımları, bireyin ölümle ilgili düşüncelerini ve bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı azaltmayı hedefler.
Aşağıda, tanatofobi için yaygın olarak kullanılan dört temel terapi yaklaşımı olan psikodinamik terapi, EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) terapisi, şema terapi ve bilişsel-davranışçı terapi ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Psikodinamik terapi
Psikodinamik terapi, ölüm korkusunu bireyin bilinçdışı çatışmaları ve geçmişteki travmatik yaşantıları bağlamında ele alır. Bu terapi yaklaşımı, ölüm korkusunun temelinde yatan bilinçdışı duyguların ve geçmiş deneyimlerin keşfedilmesine odaklanır.
- Bilinçdışı çatışmalar: Freud’un yaşam ve ölüm içgüdüleri kavramı, psikodinamik terapinin temelini oluşturur. Ölüm korkusu, bireyin bilinçdışı düzeyde yaşadığı yaşam ve ölüm içgüdüleri arasındaki çatışmalarla ilişkili olabilir. Terapide bu çatışmaların ortaya çıkarılması ve bireyin ölüm düşüncesine daha sağlıklı bir bakış açısı geliştirmesi hedeflenir.
- Geçmiş travmatik yaşantılar: Psikodinamik terapi, çocukluk döneminde yaşanan travmaların ya da sevilen birinin ölümü gibi kayıpların bireyde ölüm korkusunu nasıl etkilediğini anlamaya çalışır. Bu geçmiş olayların terapi sürecinde ele alınması, bireyin ölüm düşüncesine dair korkularını azaltabilir.
EMDR terapisi
EMDR terapisi, tanatofobi gibi yoğun korkuların ve travmatik deneyimlerin işlenmesine yönelik etkili bir terapötik yaklaşımdır. Bu terapi, bireyin ölümle ilgili korkularını azaltmayı hedefler ve travmatik anıların yeniden işlenmesi için göz hareketleri ya da başka duyusal uyaranlar kullanır.
- Travmatik anıların İşlenmesi: Tanatofobiye yol açan ölümle ilgili travmatik anılar veya geçmiş olaylar, EMDR ile yeniden işlenebilir. Bu terapi, bireyin travmatik anıları yeniden gözden geçirmesine ve bu anılara karşı duyarsızlaşmasına yardımcı olur.
- Bilişsel yeniden yapılandırma: EMDR, bireyin ölüm düşüncesine yönelik olumsuz inançlarını yeniden yapılandırmaya yardımcı olur. Bu sayede birey, ölüm düşüncesine daha dengeli bir bakış açısı geliştirebilir ve bu düşünceyi bir tehdit olarak görmek yerine daha sakin bir şekilde ele alabilir.
Şema terapi
Şema terapi, bireyin çocukluk döneminde geliştirdiği temel şemaların ölüm korkusuna nasıl katkıda bulunduğunu inceleyen bir terapi yaklaşımıdır. Şema terapisi, özellikle bireyin geçmişte oluşmuş uyumsuz düşünce kalıplarını ve duygusal tepkilerini ele alır.
- Uyumsuz şemaların tanımlanması: Şema terapisi, bireyin ölüm korkusuna katkıda bulunan uyumsuz şemaları (örneğin, “Savunmasızlık ve Tehlike” şeması) tanımlar. Bu tür şemalar, bireyin dış dünyayı ve ölüm düşüncesini sürekli bir tehdit olarak algılamasına neden olabilir.
- Şemaların yeniden işlenmesi: Terapide, bireyin ölümle ilgili şemalarının yeniden işlenmesi ve daha sağlıklı düşünce kalıplarının geliştirilmesi hedeflenir. Bu sayede, bireyin ölüm düşüncesine dair kaygısı azalabilir ve ölümle ilgili daha uyumlu bir bakış açısı geliştirebilir.
Bilişsel davranışçı terapi (BDT)
Bilişsel-davranışçı terapi (BDT), tanatofobi tedavisinde sıkça kullanılan bir diğer yaklaşımdır. Bu terapi, bireyin ölümle ilgili olumsuz düşünce kalıplarını ve yanlış inançlarını tanımlayarak bunları yeniden yapılandırmayı amaçlar.
- Bilişsel yeniden yapılandırma: BDT, bireyin ölüm korkusuna yol açan olumsuz düşüncelerini ve felaketleştirici inançlarını tanımlar. Birey, ölüm düşüncesini felaket olarak algıladığında, BDT sayesinde bu düşüncenin daha mantıklı ve gerçekçi bir bakış açısıyla ele alınması sağlanıri
- Maruz bırakma teknikleri: BDT, ölüm korkusunu azaltmak için maruz bırakma tekniklerini kullanır. Bu teknikte birey, ölümle ilgili düşüncelere veya durumlara kontrollü bir şekilde maruz bırakılarak, korkunun yoğunluğunu azaltmayı öğrenir. Maruz kalma sayesinde, birey ölüm düşüncesine karşı duyarsızlaşır ve bu düşünceleri daha sakin bir şekilde ele alabilir.
Tanatofobinin tedavisinde, bireyin ihtiyaçlarına ve geçmiş deneyimlerine göre farklı terapötik yaklaşımlar uygulanabilir. Psikodinamik terapi, bireyin bilinçdışı korkularını ve geçmiş travmalarını ele alırken; EMDR, ölümle ilişkili travmatik anıların işlenmesine odaklanır. Şema terapi, uyumsuz şemaların tanımlanmasını ve yeniden yapılandırılmasını sağlar. BDT ise, bireyin ölüm korkusuna yol açan düşünce kalıplarını ve kaçınma davranışlarını ele alarak ölümle ilgili düşünceleri yeniden yapılandırır.
Referanslar
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
Freud, S. (1930). Civilization and Its Discontents. W. W. Norton & Company. (Kültürdeki Hoşnutsuzluklar).
Freud, S. (1913). Totem and Taboo: Resemblances Between the Psychic Lives of Savages and Neurotics. London: Routledge & Kegan Paul.
Iancu, I., Bodner, E., & Ben-Zion, I. Z. (2015). Death anxiety, subjective religiosity, and life satisfaction in older adults. Death Studies, 39(5), 312-317. https://doi.org/10.1080/07481187.2014.991955
Yalom, I. D. (2008). Staring at the Sun: Overcoming the Terror of Death. San Francisco: Jossey-Bass.
Feifel, H. (1959). The Meaning of Death. New York: McGraw-Hill.
Feifel, H. (1959). The Meaning of Death. New York: McGraw-Hill.
Iancu, I., Bodner, E., & Ben-Zion, I. Z. (2015). Death anxiety, subjective religiosity, and life satisfaction in older adults. Death Studies, 39(5), 312-317. https://doi.org/10.1080/07481187.2014.991955
Yalom, I. D. (1980). Existential Psychotherapy. New York: Basic Books.
Wong, P. T. P., Reker, G. T., & Gesser, G. (1994). Death Attitude Profile-Revised: A multidimensional measure of attitudes toward death. In R. A. Neimeyer (Ed.), Death Anxiety Handbook: Research, Instrumentation, and Application (pp. 121-148). Washington, DC: Taylor & Francis.
World Health Organization. (1992). The ICD-10 Classification of Mental and Behavioural Disorders: Clinical Descriptions and Diagnostic Guidelines. Geneva: World Health Organization.
Feifel, H. (1959). The Meaning of Death. New York: McGraw-Hill.
Iancu, I., Bodner, E., & Ben-Zion, I. Z. (2015). Death anxiety, subjective religiosity, and life satisfaction in older adults. Death Studies, 39(5), 312-317. https://doi.org/10.1080/07481187.2014.991955
Lehto, R. H., & Stein, K. F. (2009). Death anxiety: An analysis of an evolving concept. Research and Theory for Nursing Practice, 23(1), 23-41. https://doi.org/10.1891/1541-6577.23.1.23
Becker, E. (1973). The Denial of Death. New York: Free Press.
Beck, J. S. (2011). Cognitive Behavior Therapy: Basics and Beyond (2nd ed.). New York: Guilford Press.
Freud, S. (1920). Beyond the Pleasure Principle. London: Hogarth Press.
Gelder, M., Mayou, R., & Geddes, J. (2005). Psychiatry (3rd ed.). Oxford: Oxford University Press.
Shapiro, F. (2018). Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) Therapy: Basic Principles, Protocols, and Procedures (3rd ed.). New York: Guilford Press.
Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2003). Schema Therapy: A Practitioner’s Guide. New York: Guilford Press.